top of page
SEVMEK.png

SEVMEK

ÖZLEM ENİSE ATAŞ

Eller göğüste

Sevmek…

Aslında yazması kolay, hissi sıcacık, anlamı derinlerde duran tek bir kelime... Kimine göre doğmadan henüz anne karnında, bizi büyüten o mucizevi rahmin içinde fark edilen, kimine göre gözümüzü dünyaya açtığımızda hissedilen, kimine göre ise yolda öğrenilen...

Doğduğumuz andan itibaren bize bakan herkesi, bizimle olan her şeyi sevmek... Bu, bazen öğrenilir bazen de doğal akışta gerçekleşiverir. “Neyi sever insan evladı?” diye düşünüyorum da; anne, baba, kardeş, akraba, sonrasında eş, dost... Bir de sanırım kuşu, kediyi, elmayı, armudu, yolda giderken gördüğü çiçeği, otobüsteki bebeği, dağı, taşı, ovayı... Hatta gerçek olmayan masal prenseslerini, beyaz atlı prensleri, renkleri, ünlüleri, kitapları ve hatta dizileri…

Ben de daima sevdim; saydığım ve sayamadığım her şeyi, herkesi...

Koşulsuz ve şartsız çok sevdim...

Mesela uyurken gördüğüm rüyayı sevdim, asla ait olmadığım yerleri sevdim, rafta duran bibloyu sevdim…

Sonra bir gün durdum. Düşündüm ve dedim ki; “Seviyorsun, tamam! Kısmen de seviliyorsun ama bir şeyler eksik gibi! Bu evrende, kocaman olan sevgi balonumun tam da ortasında o eksik parça!"

Sabah uyandığımda aynaya bakmadan güne devam ediyordum mesela, kendime olan körlüğüm anlatılamayacak seviyedeydi! Bir kere aynaya bakıp, gözlerimin ta içine “Ah, canım kendim!” dememek, çok pardon diyememek!

Gerçekten düşündüm. Saatlerce, günlerce, belki haftalar belki de aylarca... Herkesi seven bu kalp kendini seviyor muydu acaba? Diyelim ki; evet! Peki en son ne zaman söylemiştim bunu kendime?

Seven ama sevilmeyen, daha doğrusu yanlış sevilen bir çocuk muydum acaba? Belki bu yüzdendi her şeyi sarıp sarmalamak ama kendimi unutmam.

Belki de bundandı cidden! Yolda gördüğü taşı seven ben, kendime merhamet etmeyen de ben! “Bunca zaman sonra nereden geldi bu aydınlanma yahu?” dedim kendime. “Sonunda anladım” dedim, usulca kulağıma... “Hep çok seviyorum diyorsun ama sen başkalarının seni sevdiğini görmüyorsun, görsen de tatmin olmuyorsun. Neden? Bu kaygı neden? Bu sorgu neden? Herkese olan sevgin bir kendine mi yetmiyor acaba?”

İşte bu aydınlanma ile çıktım yola. Anladım ki ben, beni sevmez isem herkese yeten sevgim beni yoran bir yolculuğa dönüşüyor.

Sabah uyandığında annesinin takdirini bekleyen küçük bir kız çocuğu oluyormuş insan, kendini sevmiyorsa... “Aferin!” sözcüğü; “Oh! bugün de beni birisi sevdi.” dedirtiyormuş. Yanlışa tahammülsüz yapıyormuş. Eksiklik hissederse delirtiyormuş. Kontrolü asla bıraktırmıyormuş bu his insana, kontrol edemediği şeyler için bile kendini suçluyormuş.

Bu altı harfli kelime; “Sevmek”. Meğer dünyayı kaplayacak kadar büyükken kendine sarılmak kadar da kolay bir işmiş, becerebilene! Bugün de böyle yapmak istedim yahu, diyebilmekmiş, asıl sevmek!

İşte, ben de o gün bugündür kendime yeni yollar inşa ediyorum, kendimi sevme yolunda. Mesela aynada kendime sırf kendim için bakıyorum, müziği sadece kendim için açıyorum, hatayı kendim için fark edip doğruyu kendim için arıyorum. İşin içinden çıkamayınca gülüyorum artık! Yaptığım yollar yıkılıverir diye korkmuyorum, çünkü biliyorum ki yıkık yollar beni yeni bir maceraya götürebilir. Kimseler beni sevmez diye de korkmuyorum, elbette sevilmeye ihtiyaç duyuyorum ama “Çabana sağlık kızım!” diyebiliyorum ve sırf sevsinler diye susmuyorum mesela artık! Yok yere, sevilmek için taşıyabileceğimden büyük işlere kalkışmıyorum, görevim değilse de durmayı öğreniyorum.

Kendimi sevmeye başladığımdan beri “sevilebilmek” adına koşmuyorum. Aynaya bakıp bunu kendime söylemeye başladığımdan beri... Kısacık altı harfli bir kelime: Sevmek!

Başkalarını da seviyorum elbette hâlâ, otobüsteki çocuğa gülüyorum yine, izlediğim diziye bakıp “Ay! Bayılıyorum bu karaktere!” diyorum. Sabah kahvaltıda ev halkına en sevdiği yiyecekleri hazırlıyorum ama bunu yaparken kendimi de düşünüyorum mesela; sevdiğim müziği açıp eğleniyorum, sevmediğim müzikleri onlar seviyor diye zevk alıyormuş gibi dinlemiyorum.

Lügatimden bir kelime çıkarttım. Sahi az kalsın unutacaktım söylemeyi! Fikrim sorulunca “Fark etmez” demiyor, gerçekten fikrimi söylüyorum artık; “İstemiyorum”, “Bunu sevdim”, “Bunu yapalım”, “Bunu Yapmayalım”... İnsanlık için küçük, benim için büyük adımlar bunlar! “Yoruldum” da diyebiliyorum artık. “Yapmayacağım” diyemiyorum henüz ama deniyorum.

Kendini sevmeyi, kendini beğenmişlik sanırdım hep, değilmiş meğer! Zor sanırdım, yanılmışım! Benliğimi keşfettim, üstüme yapışan sıfatlardan arındım, ben sadece “Ben” oldum! Ama kendimi beğenmişlik de yapmadım!

Kendimi; eksiğimle, doğrumla, hatamla, başarımla ve başarısızlığımla seviyorum şimdi. Başkalarının sevgisini kaybetmemek için de büyük savaşlar vermiyorum, sadece olması gereken ne ise onu yapıp bekliyorum. Çünkü böyle olmalı. “Ah, canım kendim! Seni çok uzun savaşlar sonunda sevmeyi öğrendim. Ayrıca bugüne kadar seni, sevemediğim her gün için de o günleri telafi edercesine daha çok sevmeye çalışıyorum.”

bottom of page